içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Öykü / Gül Hanım, Güllü!

‘’Tam kapatıyordum telefonu, uzun süre açmayınca meşgulsündür diye düşündüm. Merhaba, Güllü abla…”

Öykü / Gül Hanım, Güllü!

       Fatma TÜRKDOĞAN / Öykü

    ‘’Tam kapatıyordum telefonu, uzun süre açmayınca meşgulsündür diye düşündüm. Merhaba, Güllü abla…”

    ‘’Sana kaç kez söyledim dilini böyle alıştırma, bir gören, duyan olur bana Gül ya da Gül Hanım diye hitap edeceksin diye.  Bazen düşünüyorum da asistanım mısın yoksa düşmanım mısın bir türlü karar veremiyorum. Neyse, yarınki defileyle ilgili sorun mu çıktı?  Önemli olmasa bu saatte aramazdın beni hiç?’’

    ‘’Yok,  yok telaşlanma!  Her şey kontrolüm altında, ben sana güzel bir haber verecektim. Peki! Gül Hanım. Ne yapayım çok sevinçliyim bugün.’’

    ‘’Ne oldu, kocanla mı barıştın yine?’’

    ‘’Yok, be abla!  Şeytan görsün o mendeburu! Neyse boş ver, şimdi tadımızı kaçırmayalım o uğursuzun adını anarak. Rahatsız etmiyorum ya?  Balıklama atladım ben yine her zamanki gibi...’’

    ‘’Hayır, canım! Yarınki defileye odaklandım, dinleniyordum. Neymiş güzel haberin çatlatma insanı?’’

    ‘’Güllü bak!’’

    ‘’Bak!  Yine Güllü diyorsun, benim adım G ü l! Ne laf anlamaz şeysin sen böyle.’’

    ‘’Sıkı dur Güllü Hanım, geçen aylarda röportaj vermiştin ya ‘Kadın ve Moda Dergisi’ne. Derginin basımını bir hafta önceye çekip defile öncesi okurların eline geçmesini sağlayarak jest yapmışlar. Kendilerini telefonla arayıp sizin adınıza teşekkür ettim. Dergi elime henüz ulaştı, ne güzel poz verip kendini anlatmışsın seninle gurur duydum be abla.’’

     ‘’Seni yağcı seni! Sen yok musun sen…  Şu tatlı dilin olmasa, neyse ee.’’

    ‘’Hemen getireyim istersen eve.’’

    ‘’Canım gelme şimdi, bozma keyfimi. Telefonda oku bakalım neler söylemişim, pot kırmamışımdır inşallah.’’

    ‘’Epey uzun ama…’’

    “ Olsun, sen mi ödüyorsun faturasını?  Ne diyorsam o.’’

    ‘’Abla çok streslisin. Rahat ol, sakin ol, relax ol.’’

    ‘’Her defile öncesi böyle olurum sen bana bakma, dinliyorum seni.’’

    ‘’Peki, Güllü şey Gül Hanım…’’

     Değerli okurlarımız; Kadın ve Moda Dergisi olarak ‘’Moda Rüzgârında Fırtına Estirenler’’ konsepti dâhilinde yaptığımız röportajların altıncısı ve son sanatçısı bu günkü konuğumuz balerin, manken, tasarımcı,  moda editörü Sayın Gül Gülgün Hanımefendi ile beraberiz.

     ‘’Efendim, kendinizden ve başarılı kariyerinizden bahseder misiniz?’’

    ‘’Elbette, aslen Devlet Konservatuarı mezunuyum. Bale ve modern dans ile başlayan kariyerimi 1999 yılında Devlet Opera ve Balesi’nden istifa ederek sonlandırdım. Moda editörlüğüne Cosmopolitan Dergisi’nde başlayıp yıllar içinde birçok farklı dergide çalıştım. Son olarak Marie Claire’de freelance editörlüğü yaparak son noktayı koydum. Birkaç arkadaşımla Turkuaz Dance Company’i kurup arkasından Sait Sökmen’in ajansında çalışmaya başladım. Bilge Tulsuz ile tanışmam kariyerimde yeni bir pencere açtı. Beni, kendi işlerinde manken olarak çıkartmaya başladı. Bir süre hem mankenlik hem de dansçılık yaptım. Ardından da asistanı olarak çalışmaya başladım. Tulsuz ile uzun süre beraber çalıştıktan sonra 2001 yılının ortalarında serbest koreograflığa geçiş yaptım. Bu aşamada tasarımcı Ümit Ünal’la tanışmam hayatımın ikinci dönüm noktası oldu, benim için. Performans ve enstalasyon ağırlıklı deneysel sunumların ilk adımlarını beraber attık. Zaman içerisinde Özlem Süer ve Arzu Kapol gibi tasarımcılarla da iş birliğine başladım. Bahar Korçan önderliğinde kurulan Moda Tasarımcıları Derneği’yle birlikte İstanbul Fashion Week’in öncüsü olan Fashion Lab’in ilk adımlarını atanlardan biri oldum.  Tek bir alanda birçok tasarımcıyla kısıtlı zamanda iş yapma deneyimimiz yoktu o zamanlar. Orada hepimiz öğrenmeye başladık. Tasarımcılar da, koreograflar da… Fashion Week’te yapılan işlere tam olarak koreografi denilemez. Kurgusal olarak ve fikren oradaydık zira istediğimiz gibi koreografi yapabilmek için hem vakte hem de daha çok prodüksiyona ihtiyacımız vardı. Burası daha ziyade tasarımcıların alıcılarına ya da yurtdışına, basına kendilerini sundukları bir alan… Çok kısa zamanda çok iş yapılıyordu.’’

     ‘’Sayın Gülgün, tarzınızı özetler misiniz?”

    ‘’Çok dolu dolu sunum sevmem ben; daha minimal ve hedefe yönelik sunum yapılması taraftarıyım. Tek bir hareket bile yeterli olabilir bazen.  İFW’e hazırlık süresinde ise MTD tarafından katılımcı tasarımcıların belirlenmesinden sonra başlıyor iş. Şu an 2,5-3 hafta kaldı ve beni daha yeni arayan tasarımcılar var. Gerçi prodüksiyonu sabit oluyor, çok küçük değişiklikler yapılıyor genelde. Yine de bana kalsa ben 2-3 ay evvel başlarım işe.’’

    ‘’Sayın Gülgün, bir defile nasıl hazırlanır rica etsem okuyucularımız için lütfeder misiniz?’’

    ‘’Öncelikle tasarımcılarla tanışıp koleksiyonlarıyla, konseptleri ile ilgili bilgi edindikten sonra iş bana ve müzik danışmanımıza düşüyor. Gece gündüz müzik araştırıyoruz. Defile günü ise kulis hazırlıklarında saniyelerle yarışıyoruz. Kalabalık defilelerin dağılmasından tutun, bir tasarımcının ekstra olarak yere sermek isteyeceği bir materyale kadar her şey bu zamanlamayı etkiliyor. Defile sırasında ise iş artık benden çıkıp podyumdaki modellere kalıyor.’’

     ‘’Sayın Gül, podyum ve manken deyince şu soruyu da sormak isterim. Defile sırasında bazı mankenlerin moda deyimle frikik verdikleri zaman ne düşünüyorsunuz?”

    ‘’Her işte olduğu gibi bizim işimizde de iş kazaları oluyor elbette. Hatta ismini veremeyeceğim bir tasarımcının defilesinde topukların hepsi kırıldı ve defile boyunca kırıktı. Ama o mankenler bunu hiç hissettirmeden görevlerini yaptılar ve alkış aldılar bir zaman sonra. Bazen çok korkunç gibi gelen bir şey hoş sonuçlar doğurabiliyor. Defilenin adı roads/yollar olduğu için topukları bilhassa kırmışız gibi oldu. Göğüs dekoltesi geniş veya dökümlü kumaşla çalışılmış bazı giysileri taşıyan modellerde de göğsün, uç kısmının gözükmesi şeklindeki iş kazaları gayet olağan.’’

    ‘’Sayın Gülgün, Fashion Week’ in gelişme sürecinden bahsedebilir misiniz?’’

    ‘’Her organizasyonda yeni bir şeyler öğreniliyor, küçük adımlar atılıyor.  Ancak bu iş prodüksiyon ve para işi.  Tasarımcılar da bir iş yapacaksa ve sponsor yoksa işleri çok zorlaşıyor. Şu an biz maalesef bütçe konusunda yeteri kadar iyi destek olamadığımız için belirli bir alanda, sunumda kalabildik. Tek bir alan olması o kadar korkunç ki.  En az iki alan olmalı. Bunu daha önce yapmıştık ve çok rahat geçmişti, ama bütçesel sıkıntılarımız var. Örneğin: Bizde İTKİB tasarımlara bir paket verilebiliyor; onlar da modelinin, koreograflarının bütçelerini ve kendi harcamalarını karşılıyor.’’

    ‘’Efendim, sizin yurtdışında da bu tür çalışmalarınızın olduğunu biliyoruz. Orada daha mı farklı podyum dünyası?’’

    ‘’Milano’dan örnek verip çok basit bir kıyaslama yapayım. İtalya’da her şey için, ama her şey için oraya katılan herkesten para alıyorlar. Global bir soygun var işin görünmeyen kısmında. O açıdan ülkemiz daha iyi. Ama orada da öyle prodüksiyonlar, öyle mekânlar, öyle bir çeşitlilik var ki biz de onu yakalamayız.’’

    ‘’Sayın Gülgün, İstanbul’da bu tür mekânlar yok mu?’’

     ‘’Var elbet, Antrepo benim yıllardır sevdiğim bir alan ve oraya taşınmamızın çok iyi olacağını düşünüyorum.’’

    ‘’Efendim, son olarak defilenin konsepti nedir? Defile öncesi sizin bir solo gösteriniz olacağı duyumunu aldım, okurlarımız adına teyit etmeniz açısından doğru bir haber midir?’’

    ‘’Şüphesiz doğrudur, defilemizin konsepti deep/dream. Uygun bir gösterim yer alacak, buyurduğunuz gibi.’’

    ‘’Efendim, dolu gündeminiz ve yoğun çalışma temponuza rağmen davetimizi kırmayıp sorularımı içtenlikle cevapladığınız için dergim ve okurlarım adına çok teşekkürler ve kolaylıklar dilerim.’’

    ‘’Bu kadar be Güllü ablam! Ne güzel konuşmuşsun, kız Güllü!’’

    ‘’Güllü… Güllü… Güllü… Dilin kopmaya hınzır! Gene sinirlendirdin beni, şart olsun ki seni kapının önüne koymazsam… Hele şu defile bir bitsin…’’

    ‘’Tamam, Gül Hanım!  Hadi iyi geceler, tatlı rüyalar be Güllü ablam.’’

    ‘’Uyuyabilirsen uyu bu sinirle, haydi sana da iyi geceler.’’

    “Salak,  malak ama iyi iş beceriyor. Yoksa bir dakika tutmam bu kızı, tutturmuş bir Güllü… Güllü… Güllü… Hadi be sen de!”

                                                       ***

    ‘’Abe! Sana ses ederim Güllü duymaz mısın? Ne yatar durursun Üsmen Aga’nın davarı gibi er sabaa. Satarsın diye topladığın dergileri mi okursun yoksa geceleyin? Aydi kalkasın! Şoparlar işemiş döşeğe diz boyu. Yıka pakla, kırmayayım ayacıklarınızı. Çorbanızı içip doru yollanın çöpe. Babanız apiste mangır bekler,  tütün bekler… Abe,  kime derim ben aydi! Aydi  bee, Güllüü!”

 

 

Tarih: 26-02-2025

FACEBOOK YORUM
Yorum