içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Öykü / Şerife

Şerife, Mehmet'in ağzını eliyle kapatmış fısıltıyla uyarısını yapmıştı. Gün doğmasına çok vardı. Sabaha karşı ilk horoz ötüşünde buluşmak üzere gavilleşmişlerdi. İkisinin de gözüne uyku girmemiş, horoz ötünce apar topar Şerifelerin ahırında buluşmuşlardı. Mehmet'in kalın sesi, ne kadar yavaş konuşsa bile, duyulup yakalanma korkusunu Şerife'nin kafasına yerleştirmişti.

Öykü / Şerife

ALİ GÖNENLİ / ÖYKÜ

"Yavaş, yavaş. Sesini duyan olcek. Ünnüyo gibi gonuşmesene."

   Şerife, Mehmet'in ağzını eliyle kapatmış fısıltıyla uyarısını yapmıştı. Gün doğmasına çok vardı. Sabaha karşı ilk horoz ötüşünde buluşmak üzere gavilleşmişlerdi. İkisinin de gözüne uyku girmemiş, horoz ötünce apar topar Şerifelerin ahırında buluşmuşlardı. Mehmet'in kalın sesi, ne kadar yavaş konuşsa bile, duyulup yakalanma korkusunu Şerife'nin kafasına yerleştirmişti. Mehmet'in göğsüne başını yaslamış, kendini sevdiğini dile getiren sözleriyle mutluluktan uçuyordu. Saçlarını okşayan elleri, arasıra yanaklarına kondurduğu öpücüklerin bitmesini hiç istemiyordu. Ancak, Mehmet'in elinin basma elbisenin düğmelerinin arasına girip göğsünü avuçlama girişimi hep hayal kırıklığı ile sonuçlanıyordu. Şerife, tüm vücudunu harekete geçiren, ateşli bir isteğe dönüştüren bu harekete hep karşı çıkıyordu. Mehmet'in elini yavasça geri itiyordu.

"Bugıdaa yetee gari. Canın çekipduru emme fazla ileri gitmeyelim."

"Bilipdurun senin de canın çekipbatee."

"Oosun. Her şeyin bi sınırı vaa. Ooda durmalı."

  Her seferinde pes eden Mehmet oluyordu.

"Seneye elleşmediim yerin galmeecek. Görüüsün o zıman."

"İşşallah. Yaşım doldu dolcek. Anamın haberi vaa zatten. Bubamda, hayırlı gısmet çıkaasan, işi gücü olan birine olmaz demem demiş. Senin bubanla beniki aakideş zeten. Verilee sene bene."

"İşşallah Şerifem, işşallalah. Çok şükür işim gücüm vaa. Köyde heç kimse bu adam kötü demez, ne bubam nede benim için."

  Gülümseyerek Mehmet'in yüzüne baktı Şerife.

"Bilipdurun. Kötü oosan sene gapdırımım geç gönlümü?"

  Telaşlı bir hareketle ayağa kalktı Şerife. Fısıltı şeklinde Mehmet'e kulağına doğru konuştu.

"Gün doodu doocek. Üç gün somra horoz ilk ötünce buluşcez gene. Oluu mu?"

  Mehmet kalın sesiyle ancak fısıltı ile yanıtladı.

"Olma mı heç. Sen iste buuda bile yatarın."

  Güldü Şerife. Mehmet'e sarıldı.

"Allah'a emanet ol," deyip uzaklaştı.

 Üç gün sonra ve daha birçok üç gün aralıkları olan buluşmaları yaşadılar.

   Altı ayı geçmeden evlendiler. Şerife'nin tüm dedikleri oldu. Babası hiç bir engel çıkarmadı evliliklerine. Düğünlerine tanıdık çevre köylerden çok insan geldi. Evliliklerinin yılı dolmadan Şerife bir erkek çocuk doğurdu. Mehmet, işinde daha çok çalışıyor, karısının bir dediğini iki etmiyordu. Karısına verdiği verdiği her sözü yerine getirdiği gibi, evlenmeden önce hayalini kurduğu Şerife'nin her tarafını elleşme isteğini de fırsat buldukça yerine getiriyordu. Şerife, kocasının kendisine olan ilgisinden çok memnundu. Taaki yaşamının alt üst olacağı o güne kadar.

"Memeet hadi gak gari. Öölen olcek needeyse.Bazara getceedin böyün. Hadi gakıve baken."

  Mehmet başını Şerife'ye doğru çevirdi. Gülerek sordu.

"Ne deep durun gız. Azcecik uyumeyen mi?"

"Yetee bu gadan uyuman.Hade hade. İş gayıt bekleepduru."

   Kocasının yanına yaklaştığında, ani bir hareketle yatağa doğru çekildiğini hissetti. Mehmet O'nu kolundan tutup kendine çekmişti.

"Ne diyon bakeen sen. Az oyneşeen sennen."

  Şerife'nin naz yapıp, kocasının kucağından hiç ayrılmak istemediği anlardı bu yaşadıkları. Kısa süre sonra toplanıp yola çıktı Mehmet.

  Şerife'nin yüreğini yakan haber öğleye doğru geldi. Mehmet, pazara giderken yoluna aniden domuz sürüsü çıkmış, bindiği katır bundan ürkerek ön ayakları üzerine sıçrayınca Mehmet uçuruma yuvarlanmıştı. Şerife'yi kimse zaptedemiyor, kendini yerden yere vuruyordu. Günlerce gözünden akan yaş dinmemişti. Bebeğini sütten kesmiş, bütün zamanını çalışmakla ve çocuğu ile geçiriyordu.

   Mehmet'ini kaybetmesinin üzerinden, yaklaşık üç ay geçmişti. Babası, akşam konuşmak için eve çağırdı. Babasının evine gittiğinde, kayın babası ve kaynanasının da orada olduğunu görünce şaşırdı. Ne olduğunu anlamaya çalıştı. İlk konuşan babası oldu.

"Gızım önemli bi şey gonuşcez. Bilipduruz acın böyük.Ölennen ölünmeyo. Gayın bubangilinen hep barabaa bunu gonuşmek için çavıdık sene. Ben deeyon gee yanımıza, gayın buban gendi yanında galmanı isteyo. Mal maşakat vaa bi sürü. Neetcemizi bilimedik."

   Hiç bir anlam veremediği konuşmanın ortasında buldu kendisini. Bebeği ve kendisinin geleceği hakkında başkaları konuşuyordu. Oysa yüreğinin yarısını toprağa vermiş, kalan yarısının içinde bebeği ile birlikte yaşıyordu. İki babanın konuşması gerginleşmeye başlamıştı.

"Bundan kelli Şerife bizde galıı aakideş. Oolumun mirası galdı bize. Heç gızımız yok, gelinimiz yok başka. İşimizi gayıtımızı kim yapcek. Ben saap çıkarın ona."

  Şerife'nin kendi babası karşılık verdi.

"Etme Mıstıva kıık yıllık aakişeziz. Akırba da olduk.Neede görülmüş gocası ölen gelinin kayınbubanın evinde galdıı."

"Hee yerde görülmüş. Ben bu işte ayak direecen. Şerife bizde galcek. Başka herifleenen evlenii mevlenii zoruma gidee benim. Torunum vaa. Üvey babaye teslim etmem ben torunumu. Hem iki dene daa oolum var. Memedin güçcüünnen everirin."

  Ağzı açık kayınbabasını dinliyordu Şerife. Mehmetinin küçüğü Halil ile evlenmesini istiyordu. Sakattı Halil.

"Baba ne deep durun sen? Bi Memedimi düşün bu de Halil'i. Ölürüm de Halillen evlenmem."

  Kayınbabası, Şerife'ye değil babasına doğru konuşuyordu.

"Aakideş ne deepduru bu? Bööle ar namıs meselesi olunca böyüklee ne deese o olur deye örgetmedin mi gızına? Başımıza daş yavcek. Dünne gaden altını alııken avzın gulaklarına vaadıydın.Onu bunu bilmeyon. Ya gızın bizde galcek ya da veedim altınnarı geri veriisin. Aakideş maakideş bilmem bu işin sonu kötü oluu. Halil olmazsan güçük oolanna evlenii."

  Şerife iyice şaşırmıştı. Babasının yüklü miktarda altın aldığı için evliliğine onay verdiğini o an öğrendi. Oysa kızının mutluluğu için kabul ettiğini sanıyordu. Babasın altınları geri vermeye gücü ve isteği yoktu. Yirmi yaşındaki Şerife'nin dokuz yaşındaki Mevlütle evlenmesine karar verdiler. Şerife’nin hiç bir sözünü dinlemediler bile.

  Okullar açılalı iki hafta olmuştu. Bütün öğrencilerin gözü Mevlüt'ün üzerindeydi. Öğretmenlerin tüm uyarılarına rağmen, her fırsatta Mevlüt'e sataşan çok fazla öğrenci vardı. İlginç olan tarafı, sataşanların hepsi erkek öğrenciydi.

"Len o işi yaptın mı heç?"

"Datlı oluyo mu?"

"Accecik daa yaşlı bulumadın mı?"

"Oolunna bii gaadeş gaadeş büyüsünüz gari."

  Son kavga ettiğinde, sınıf arkadaşının dişini kırmıştı. Müdür, Mevlüt'ün babasını okula çağırdı. Şerife, kayınbabasıyla birlikte okula geldi. Müdürün konuşmasından sonra dayanamayıp Mevlüt'ün sınıfına yöneldi. Kapıyı vurmadan içeri girdi. Mevlut’un kalem defterlerini toplayıp çantasına koydu. Kolundan tutup okulun dışına sürükleyerek çıkardı.Yolda, bütün öfkesini, üzüntüsünü dökercesine konuştu.

"Bundan somra okul mokul yok. Çalışcesin, benim gocem olcesin. Sene bi naf deyen oluusa bene sööle hepsinin avzına sıçıveren."

  Mevlüt'ün yüzüne dönüp tüm gücüyle bağırdı.

"Söölediklerime annedin mi?"

  Öyle büyük bir öfkeyle söylemişti ki, Mevlüt "anlamadım" deme şansı yoktu. Evet anlamında başını salladı. Okulu bıraktı. İki yıl aynı odada, ayrı yatakta yattılar. Üçüncü yıl aynı yatağı paylaşmaya başladılar.

  Mevlüt on beş, Şerife yirmi altı yaşında iken ilk çocukları oldu.

Not: Şerife'nin torununun isteği üzerine, farklı bir konuşma aksanı ile kaleme alınmıştır. Şerife’nin, çocukları ve torunları yaşamaktadır.

Tarih: 05-04-2025

FACEBOOK YORUM
Yorum