Pembegül 14 Numarada(4)
Demir kapının gürültüyle açılması, Metin'in uyanmasına neden oldu. Gözlerini bağladılar. Koridor olduğunu düşündüğü yerlerden, konuşunca yankı yapan bir yere ulaştılar. "Üzerindekilerin hepsini çıkar," dedi bir ses.
ALİ GÖNENLİ / ÖYKÜ
Demir kapının gürültüyle açılması, Metin'in uyanmasına neden oldu. Gözlerini bağladılar. Koridor olduğunu düşündüğü yerlerden, konuşunca yankı yapan bir yere ulaştılar.
"Üzerindekilerin hepsini çıkar," dedi bir ses.
Çıkarmayacağını, bunun yasa ve insan haklarına aykırı olduğunu söyledi. Üç kişi olduğunu tahmin ettiği görevliler Metin'e saldırdı. Tekmeyle, yumrukla her tarafına vurmaya başladılar. Kendisiyle birlikte, başka birine de işkence yapıldığını "ah" seslerinden anlamıştı. Sesin tanıdık birine ait olduğunu tahmin etti. Aynı dergide çalıştıkları Soner'in sesine benziyordu.
"Soner sen misin?" diye boşluğa seslendi.
"Benim." yanıtının ardından şiddetli bir saldırı daha başladı. Yere düştüğünde, sağ eline gelen bir tekme ile başparmağının çıktığını hissetti. Başparmağı, ikinci eklem yerinden önceki kemiğin üzerine çıkmıştı. Sol elinin içinde aldığı sağ elinin başparmağının dip kısmına hızlıca bastırdı. “Kıt" diye çıkan sesten ve elinin kısmen rahatlamasından parmağının yerine oturduğunu hissetti. Üzerindeki elbiseleri zorla çıkardılar. Yırtılan, sökülen kısımlar oldu. Çırılçıplak kaldı. İki elini yüksekçe bir yere bağladılar. Hortumla, tüm vücuduna önce vurup ardından Isladılar. Cinsel organına bir kablo bağlayıp elektrik verdiler. Tüm vücudunun patlayacağını sandı. Bir süre sonra bayıldı.
Uyandığında sünger yatağın üzerinde çırılçıplak yatıyordu. Sürükleyip atmışlardı buraya. Çıkan parmağının ve bacak arasındaki acılarına soğukta eklenince durum dayanılmaz bir hale dönmüştü. Tüm gücünü toplayıp elbiselerini giydi. Yarı baygın şekilde tekrar uykuya daldı.
Yan odanın demir kapısına vurulan sesle uyandı.
"Ne var lan? Ne vurup duruyon kapıya?"
"Hasta oldum. Aldığınız çantamda param var. Bana ped almanızı istiyorum."
"Hizmetçin mi var burda?" deyip gitti görevli. Metin zorlanarak ayağa kalktı. Parmak çıkan eli şişmişti. Üzerindekileri çıkarıp, atletini bir kaç parçaya ayırıp paltosunun cebine koydu. Çıkardıklarını tekrar giydi. Sol elini yumruk yaparak, bir kaç kere kapıya vurdu. Kısa bir süre sonra biri geldi.
"Ne var?"
"Tuvalete gitmem gerek."
Gözlerini bağladılar. Dönüşte, parçaladığı atletin olduğu cebine eline atıp hepsini avuçladı. Kaldığı odanın önüne geldiğini anlayınca, görevlinin şaşkın bakışları arasında gözbağını çıkardı. Elindeki parçalanmış atleti, biraz önce ped istenen kapının boşluğundan içeri attı. Görevli endişeyle Metin'in gözlerine bakarak sordu.
"Dışarda beni görünce vurmazsın değil mi?"
"Vurmam. Silahlı mücadele değil bizimki."
"Gızım, gızım. Hadi gak galan. Uyan.
Elif Hatice'nin başucunda uyandırmaya çalışıyordu.
"Nooldu annem?"
"Sayıklıyodun gızım. Cımcılk ter oluksun. Ne girdi üryana?
"Gözaltına alındığımız zamanı gördüm annem. Metinin atletini bana verdiği zamanı gördüm."
"Annattıydın. Allah ondan ırazı ossun. Eyi adam, yiğit adam. Babasızlık Onu da olgunlaştırık. Aynı senin gimi. Bi de annaşsaydınız eyi olacaadın. Gader işte."
Annesinin kolunu tutarak yanına çekti.
"Gel yanıma annem. Artık büyüdük. Kader kafamızın içindedir. Emeğimizle, tercihlerimizle yaparız kaderimizi. Neden bilmiyorum? Metinle hiç konuşmadık bu konuları. Onun arkadaşı var. Kafasını karıştıracak, üzecek bir girişimde bulunmak istemem."
"Metin'de seni üzmek istemez."
Konuyu değiştirmek istedi Hatice. Sol elini anasının elbisenin içine sokup memesini avuçladı.
"Kahvaltıyı bununla yapmak istiyorum. Emdirsene beni."
"Get gız. Goca avukat olup akıllanmadın mı? Kırtışık memelerde süt mü galdı da emdiriyim? Evlen de gendi bebişlerini emdir. Hadi, hadi gak. Gayfaltı hazır."
Gülüşerek kahvaltılarını yaptılar. Elif, gençlik parkı, Kızılay bölgesini seviyordu. İkisi arasındaki mesafeyi defalarca yürümüştü. Ara sıra Ulus tarafına çıkıyordu. Ulus halini geçince, Bentderesi denilen yerde genelev olduğunu öğrendikten sonra o bölgeye gitmez oldu. Hatice, anasını Sıhhiye köprüsünün altına bırakıp adliyeye gitti. Elif satıcılardan birinden simit aldı. Uzaklaşırken duyduğu ses hoşuna gitti.
"Afiyet olsun hanımefendi."
İlk kez kendisine bu kelime ile hitap edilmişti. Ertesi gün tekrar gelip aynı yerden simit aldı. Cümle aynıydı.
"Afiyet olsun hanımefendi."
Simit satan adamı seyretmeye başladı. Her simit alana aynı tonda sesleniyordu.
"Afiyet olsun teyzecim."
"Afiyet olsun amcacım"
"Afiyet olsun güzel kızım."
'Afiyet olsun hakim bey."
"Afiyet olsun küçük prens."
"Afiyet olsun avukat hanım."
Her insana aynı nezaketle hitap eden adam dikkatini fazlasıyla çekmişti. Yanına gidip sordu.
"Çay var mı bu gedende?"
"Var. Şu tabureye buyrun oturun. Hemen söylerim."
Bir yere doğru elini kaldırıp, işaret parmağıyla, çay karıştırma hareketi yaptı.
"Az sonra çayınız gelir." deyip simit satmaya devam etti.
Çayı bitirene kadar, hatta daha fazla süre Elif'le konuşmadı. Hoşuna gitmese de, iş yoğunluğundan olduğunu düşündü. Uzunca bir sürenin ardından, elinde kitaplarla gelen genç simit satma işini devraldı. Gelip Elif'in yanına bir tabure çekip oturdu.
" Kusura bakmayın. Genç gelene kadar işe bakmam gerekiyordu. Benim adım Erkan. Sizin için ne yapabilirim?"
"Benimki de Elif. “Ne kusuru? İşi gayıtı olunca başka bi şeye bakamıyo ıısan. Meraba da benden ossun."
"Benim için yapacak bi şeyin yok. Buralarda dolaşıyodum. Gızım avukat benim."
"Öyle mi? Çok sevindim."
Benim avukat çocuğum olamaz mı? Diye sordu kendi kendine. İkisi de durakladı. Kuracak cümle bulamadılar. Ankara dışından gelip, yanına oturanların çoğu yardım için bir talepte bulunurdu. Adres soran, kalacak yer arayan veya para isteyen çok olurdu. Elif neden oturmuştu yanına? Elif' te ne diyeceğini bilemedi. Hanımefendi demen hoşuma gitti. Ondan yanına geldim diyemezdi.
"Dolaşa dolaşa yorulduydum. Acık oturuyum deyi geldim. Dinnendim sayanda. Çay için savol."
"Ne demek. Ne zaman isterseniz buyrun gelin."
Duymak istediği cümle buydu. Kendisini davet edilmiş gibi hissetti.
"Çok gelirim bak."
"Gelin Gelin. Beklerim."
Hatice'den önce döndü eve. Kurtuluştan Batıkente taşımışlardı. Hatice işine yarayacak bir araba almıştı. Uzun zaman yapmadığı yemeklerden, tatlılardan, mezelerden hazırladı kızına. Sıradışı bir akşam olduğunu hissedip anasına mutlulukla sordu.
"Annem ellerine sağlık. Hayırdır neyin kutlaması var?"
"Gutlama mutlama yok. Gızıma hazırladım. Olma mı?"
"Öyle ossun. Bilirim ben Elif hatunu."
Analı kızlı, kâh gülerek, kâh hüzünlenerek bir akşam üstü geçirdiler. Sabah aynı yere bıraktı anasını. Erkan, Elif'in geleceğini tahmin etmiş tıraş olmuştu. Daha özenli giyinmişti. Delikanlı gelene kadar fazla konuşmadılar. Tezgâhı teslim ettikten sonra,
Erkan'ın arabasına kadar yürüdüler. Tertemiz bakımlı bir arabaydı. Elif’in şaşkınlığı, Erkan'ın emekli öğretmen olduğunu öğrendiğinde daha çoğaldı. İki yıl önce, kızı ve eşini trafik kazasında kaybetmişti. Memleketi Yozgat Sorgun'da yaşayamayacağına karar verip Ankara'ya gelmişti. Tanıdıklarının araya girmesiyle, belediyeden simit camekânını almıştı. Buradan gelen parayla, belediyenin belirlediği iki üniversite öğrencisine her ay para gönderiyordu. Simit kazancının tamamını üniversite öğrencilerine veriyordu. İki öğrenci de nöbetleşe simit satıyordu. Bu sayede 7-8 öğrencinin eğitimi sağlanıyordu.
"Biliyom. Biliyom ben. İnsan zarrafıyım. Senin eyi adam olduunu hemen bildim. Eyiki de bilmişim."
Erkan'dan sonra Elif anlattı kendini. Taa ki, Hatice'nin babasının kendisini terkettiği ana kadar. Ondan sonrasını "çalıştım" demekle geçiştirdi. Erkan bu boşluğu hissetmiş ancak sormamıştı. Elif'in söylemesinin daha doğru olacağını düşündü. Bir kaç görüşmenin ardından, Elif Hatice'ye konuyu anlatmaya karar verdi. Oldukça gergin şekilde akşam yemeği hazırlayıp kızını bekledi. Anasının hali, Hatice'yi endişelendirdi.
"Annem bi sorun mu var? İyi görünmüyorsun."
Eliyle masanın karşısını işaret ederek oturmasını istedi.
"Geç hura gara guzum. Bi şeyler annatacam sana. Acık akıl ver bu goca garıya."
"Umarım kötü bir durum yoktur."
"Yok yok. Önce birer bardak içelim. Iraatlarık belki."
"Annem korkutma beni. Kötü bir haber mi var?"
"Yok gızım. Hemen annatıcam. Hu bardaa içelim hele."
Bir an önce anasının konuşmaya başlaması için tek dikişte rakı bardağını tüketti.
"Hadi. Dinliyorum."
Uzun ve derin bir nefes aldı Elif. Önce masaya, ardından tavana son olarak Hatice'nin gözlerinin içine baktı.
"Gara guzum, bi adamınan tanıştım. Urufu tertemiz. Eyi mi oldu, kötü mü oldu bilmiyom. Bu yaşımda ayıp olur mu, onu da bilmiyom. Pırttıkça O'nun yanına gediyom ."
Hatice'nin elindeki kaşık düşecek gibi oldu. Anasının erkek hakkında güzel cümleler kuracağını rüyasında görse inanmazdı. Kalkıp sarıldı.
"Annem neler söylüyorsun sen. Aşık olmuşsun besbelli.
"Bilmiyom gara guzum. Her gün yanına gitmeden duramıyom. Hep aklımda, mıh gimi çakılı sanki."
Yanaklarından öptü anasının.
"Biliyordum. Biliyordum. Hem de istiyordum. Annemin gönlünü alacak adamın karşımıza çıkacağını biliyordum."
"Maytap geçme gızım. Nerden biliyodun?"
"Bilirim ben bilirim. Hadi devam et."
Tek tek anlattı. Sonunda ağlamaya başladı.
"Genelevde çalıştım demedim. Gorktum beni gabıl etmez deyi. Kim yanına alır orasbılık yapanı?"
"Annem zaman içinde her şeyi anlatırsın. Sen iyi adam dediysen iyidir o insan."
Tarih: 15-09-2024